AŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN (Radyo Fon Program Notlarım)

20.03.2013 20:55

ÂŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN

 

(Radyo Fon Program Notlarım)

Süleyman ÖZEROL

 

 Hüseyin Çırakman’ı önce kendi ağzından dinleyelim. Yer yer de şiirlerini serpiştirelim.

Hayat öyküm öyle acıklı ki dönüp de geriye bakmak istemiyorum.

1930 yılında Sungurlu ilçesinin Körkü köyünde dünyaya gelmişim. Köyümde ilkokul yoktu. On yaşımda bilenlerden okuma yazma öğrendim. Küllükte, çöplükte bulduğum gazete parçalarını okurdum.

Babam çiftçiydi, ama ekip biçtiğimiz bize bile yetmezdi. 15 yaşlarımda saz çalmayı öğrendim. Babam da usta âşık deyişlerini okurdu, saz çalmazdı. Saza söze karşı içimde büyük bir tutku oluştu, daha da bırakamadım. Benim için saz söz bir yaşam biçimi oldu.

20 yaşlarında aşkı, sevgiyi içtenlikle tanıdım, o günden bugüne arı bir sevgi düşünüyorum. Ama aşkla şehveti birbirine katmadım. Tasavvufa, felsefeye ilgim arttı. Bence şiirin özü, mozaiği, sevgi aşk; tasavvuf olmalı. Benim için saz söz bir yaşam biçimi oldu. Bunlar ozanı olgunlaştırır.

 

Üç duyguyu canım gibi severim

Biri sevgi biri saygı biri aşk

Sazım ile sözüm ile överim

Biri sevgi biri saygı bir aşk

 

Gelip madde ile ruha karışan

Tabiatta güzellikle yarışan

Yetmiş iki millet ile barışan

Biri sevgi biri saygı biri aşk

 

Bunlarla yaşamak bunlarla gülmek

Bunlarla mümkündür gerçeği bilmem

Sen sana dönersin mümkün mü ölmek

Biri sevgi biri saygı biri aşk

 

Çırakman bunlarla iniler sazım

Bunlarla güzeldir baharım yazım

Şu dünyada her insana lazım

Biri sevgi biri saygı biri aşk

 

Kültür hazinemi geliştirmek için çeşitli kitaplar okudum. Şunu öğrendim ki insanlara lazım olanlar; onur, şeref, haysiyet ve dürüst bir kişilik kazanmaktır. Ve insan onuruna yaraşır davranış içinde olmak.

Bugünden beş asır ilerde olsam
Bir toplum içinde kendimi bulsam
Çağdaş uygarlıkta yerimi alsam
Görürdüm insanı insan içinde

Kendi iç dünyamdan çırpınıp uçsam
Asırdan asıra süzülüp geçsem
Oturup dost ile bir dolu içsem
Seyretsem dostumu fincan içinde

Geri kalmış milletleri gözlesem
Bu toprakta şehitleri özlesem
Her milleti bir damarda gizlesem
İlik de kemik de bir kan içinde

İlimle bilimle çalışsam orda
Gecede, gündüzde soğukta karda
Yağmur olup yağsam şu güzel yurda
Aşk olsam her şeye bir can içinde

Dert ile ölürüm ot ile bitsem
Dostun ocağında yanarak tütsem
Rüzgârla insanlık iline gitsem
Delere çırakman insan içinde

 

Ben benliği böyle buldum. Her türlü haksızlığa karşı olmaya başladım. Taşlama, eleştiri, kınama şiirleri yazdım. Yanlış yolda olanlar belki pişman olur diye.

 

Bir varmış bir yokmuş zaman içinde

Bir gün hayvanların yarışması var

Yüksek dağ başında duman içinde

Kurt ile kuzunun barışması var

 

Çırakman’ın dokuz dörtlükten oluşan bu şiirinde sivrisinek saz çalar, kaz türkü okur, ayı küfreder, tilki tahrik eder, köpek hırlar, kaplan parlar, ibibik “Hafif Batı” diye öter, ödüller kargaya sineğe verilir… Bülbül susmuştur, arı üzüntüsünden yatmaktadır…

 

Bir adam kötüyü huy edinirse

Terbiye etmekle baş olmaz imiş

Cehalet körlere yol gezdirirse

Bülbül yarasaya eş olmaz imiş

 

Bir şey öğretemem beyinsiz kuşa

Her ne anlatırsan emeğin boşa

Doğruyu söylersen tutarlar taşa

Orda tatlı tuzlu aş olmaz imiş

 

Sevgim saygım çoktur alın terine

Boncuk gibi durur yerli yerine

Değişmem dünyayı onun birine

Çalışanın gözü yaş olmaz imiş

 

Çırakmanım elbet birgün göçersin

Ne ektiysen gene onu biçersin

Sonsuzluk yolunda yelken açarsın

İnsanın yüreği taş olmaz imiş

 

Anadolu’nun uyanmasını istemektedir Çırakman:

 

Olup bitenleri kendi gözüyle

Görür idi Anadolu’m uyansa

Haksıza dur deyip haklıya değer

Verir idi Anadolu’m uyansa

 

Perişan olurdu halkı uyutan

Fakir fukaranın hakkını yutan

Güllük gülistanlık şu güzel vatan

Olur idi Anadolu’m uyansa

 

Gelişir ülkenin kalkınma hızı

Vurgunun talanın çözülür buzu

Hep birlikte halkı soyan hırsızı

Bulur idi Anadolu’m uyansa

 

Halk sırtında dolan sömürü küpü

Zehirle zemberek içinde hepi

Yalanın dolanın tezgâhta ipi

Çürür idi Anadolu’m uyansa

 

Çırakman’ım uyutanın kastına

Çakallar büründü kuzu postuna

Haksızlığın cehaletin üstüne

Yürür idi Anadolu’m uyansa

 

Sözü yine çırakman’a bırakalım:

 

Çağdaş düşünceye, insan haklarına, bilime tekniğe saygılıyım. Dil, din, renk farkı gözetmeden benim için tüm insanlar birdir. Birisinin nurdan, öbürünün çamurdan yaratıldığına inanmam.

 

Şu milletin yüreğinde yarayı

Azdırmadan sarabilsek ne mutlu

Çağdaş uygarlığın o düzeyine

Geç kalmadan varabilsek ne mutlu

 

Mutluluğu yakalamanın sadece yaraların sarılması olarak kabul etmiyor Çırakman. Haksız lokma yutanın hesabının sorulmasını, ilerinin görülmesini, insan haklarına dikkat edilmesini, cehaletin kaldırılmasını ve bilimden alınacak payın çok olmasını, şu karışık rüyanın hayra yorulmasını da istiyor.

Bugüne kadar 5 kitap yayınladım. Evliyim, beş oğlum, bir kızım var. Mal mülk olarak Ankara’da sadece bir gecekondum var.

 

Rüyamda dünyanın bekçisi oldum

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

Bir zaman çocuktum neyidim noldum

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Âdem’le Havva'dan İsa'dan beri

Gördünüz mü hiç ayakta bir eri

Biri gider hemen gelir öbürü

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Nice Sezarları Cengiz Hanları

Nice Sokratesi nice canları

Tarih bile unutmuyor onları

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Edison Macellan Şekspir Galile

Çok çalışıp sevildiler halile

İnsan olan vermez kendi elile

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Şöyle bir dakika düşünsen eğer

Zamanın içinde gizlenmiş meğer

Bence sevgi saygı herşeye değer

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Çaykosgi'nin Mozartların besdesin

Diyalektik felsefenin usdasın

Yeryüzünde insanlığın hasdasın

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

Çırakman çektiğim kendi dilimden

Ben benimle niçin korkam ölümden

Gençlik bile geçti gitti elimden

Ben vermedim zaman çaldı götürdü

 

“Ben vermedim zaman çaldı götürdü…”

 

Kim vermek ister gençliğini? Kim vermek ister yaşamını? Ancak kaçınılmaz sonuç vardır. O sonuca giderken gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerinden geçeceğiz. Engeller olacak, sevdalar olacak, sorunlar olacak… Yaşam bu…

 

Senin için böyle mecnun olduğum

Ah çekip ağlarım bilemezsin sen

Hasretinle sararıp da solduğum

Akan gözyaşımı silemezsin sen

 

Vefasız dost hiç halimden bilmiyor

Ahdi çürük ikrarında durmuyor

İnkisar eylesem dilim varmıyor

Bahtı kara olup gülemezsin sen

 

Siyah saçın ince belik dokutmuş

Gözlerinden kanlı yaşlar akıtmış

Bilmem seni hangi hoca okutmuş

Birden böyle hırçın olamazsın sen

 

Artır Çırakman'ım derd-ü feryadın

Lal olsun dillerim söylersem adın

Şu yalan dünyada gönül muradın

Dilerim Allah'tan alamazsın sen

 

Babasının adı Bektaş, anasının adı sultan’dır. Önceleri Alevi şiir geleneği içinde şiirler yazmış, sonraları şiirlerinin içeriğinin ve tekniğini geliştirmiş, halkın sorunlarıyla ilgilenmiş, toplumcu şiire yönelmiştir.

Halk ozanlarına sahip çıkılması gerektiğini, değer verilmesi gerektiğini şu sözleriyle yakınarak dile getirir:

Yozlaşmış, kokuşmuş, çürümüş bir topluma doğru sürükleniyoruz. Soytarılar sanatçı oldu, televizyonlar onlara tahsis edildi. Anadolu’nun zenginlikleri hiç edildi. Kültürümüz, sanatımız hakir görüldü. Dansözlere olan ilgi gerçek sanatçılara, edebiyatçılara gösterilmedi, gösterilmiyor. Bu ülkenin kültürünü yaratan sanatçıların, yazarların, ozanların sesi kesildi, kesilmek isteniyor. Kimse bize sahip çıkmıyor.” (Cem Dergisi, Mart 1999, Sayı: 88, s.15)

Yaşayan halk ozanlarından olan Hüseyin Çırakman’ın bu yakınmalarına, eleştirilerine katılmamak olanaksız... Yine de halk ozanlarının işlevi, görevi, alanı halkımıza mesajlar vererek sürüyor.

 

Malatya 1999