AŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN (Radyo Fon Program Notlarım)
ÂŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN
(Radyo Fon Program Notlarım)
Süleyman ÖZEROL
Hüseyin Çırakman’ı önce kendi ağzından dinleyelim. Yer yer de şiirlerini serpiştirelim.
Hayat öyküm öyle acıklı ki dönüp de geriye bakmak istemiyorum.
1930 yılında Sungurlu ilçesinin Körkü köyünde dünyaya gelmişim. Köyümde ilkokul yoktu. On yaşımda bilenlerden okuma yazma öğrendim. Küllükte, çöplükte bulduğum gazete parçalarını okurdum.
Babam çiftçiydi, ama ekip biçtiğimiz bize bile yetmezdi. 15 yaşlarımda saz çalmayı öğrendim. Babam da usta âşık deyişlerini okurdu, saz çalmazdı. Saza söze karşı içimde büyük bir tutku oluştu, daha da bırakamadım. Benim için saz söz bir yaşam biçimi oldu.
20 yaşlarında aşkı, sevgiyi içtenlikle tanıdım, o günden bugüne arı bir sevgi düşünüyorum. Ama aşkla şehveti birbirine katmadım. Tasavvufa, felsefeye ilgim arttı. Bence şiirin özü, mozaiği, sevgi aşk; tasavvuf olmalı. Benim için saz söz bir yaşam biçimi oldu. Bunlar ozanı olgunlaştırır.
Üç duyguyu canım gibi severim
Biri sevgi biri saygı biri aşk
Sazım ile sözüm ile överim
Biri sevgi biri saygı bir aşk
Gelip madde ile ruha karışan
Tabiatta güzellikle yarışan
Yetmiş iki millet ile barışan
Biri sevgi biri saygı biri aşk
Bunlarla yaşamak bunlarla gülmek
Bunlarla mümkündür gerçeği bilmem
Sen sana dönersin mümkün mü ölmek
Biri sevgi biri saygı biri aşk
Çırakman bunlarla iniler sazım
Bunlarla güzeldir baharım yazım
Şu dünyada her insana lazım
Biri sevgi biri saygı biri aşk
Kültür hazinemi geliştirmek için çeşitli kitaplar okudum. Şunu öğrendim ki insanlara lazım olanlar; onur, şeref, haysiyet ve dürüst bir kişilik kazanmaktır. Ve insan onuruna yaraşır davranış içinde olmak.
Bugünden beş asır ilerde olsam
Bir toplum içinde kendimi bulsam
Çağdaş uygarlıkta yerimi alsam
Görürdüm insanı insan içinde
Kendi iç dünyamdan çırpınıp uçsam
Asırdan asıra süzülüp geçsem
Oturup dost ile bir dolu içsem
Seyretsem dostumu fincan içinde
Geri kalmış milletleri gözlesem
Bu toprakta şehitleri özlesem
Her milleti bir damarda gizlesem
İlik de kemik de bir kan içinde
İlimle bilimle çalışsam orda
Gecede, gündüzde soğukta karda
Yağmur olup yağsam şu güzel yurda
Aşk olsam her şeye bir can içinde
Dert ile ölürüm ot ile bitsem
Dostun ocağında yanarak tütsem
Rüzgârla insanlık iline gitsem
Delere çırakman insan içinde
Ben benliği böyle buldum. Her türlü haksızlığa karşı olmaya başladım. Taşlama, eleştiri, kınama şiirleri yazdım. Yanlış yolda olanlar belki pişman olur diye.
Bir varmış bir yokmuş zaman içinde
Bir gün hayvanların yarışması var
Yüksek dağ başında duman içinde
Kurt ile kuzunun barışması var
Çırakman’ın dokuz dörtlükten oluşan bu şiirinde sivrisinek saz çalar, kaz türkü okur, ayı küfreder, tilki tahrik eder, köpek hırlar, kaplan parlar, ibibik “Hafif Batı” diye öter, ödüller kargaya sineğe verilir… Bülbül susmuştur, arı üzüntüsünden yatmaktadır…
Bir adam kötüyü huy edinirse
Terbiye etmekle baş olmaz imiş
Cehalet körlere yol gezdirirse
Bülbül yarasaya eş olmaz imiş
Bir şey öğretemem beyinsiz kuşa
Her ne anlatırsan emeğin boşa
Doğruyu söylersen tutarlar taşa
Orda tatlı tuzlu aş olmaz imiş
Sevgim saygım çoktur alın terine
Boncuk gibi durur yerli yerine
Değişmem dünyayı onun birine
Çalışanın gözü yaş olmaz imiş
Çırakmanım elbet birgün göçersin
Ne ektiysen gene onu biçersin
Sonsuzluk yolunda yelken açarsın
İnsanın yüreği taş olmaz imiş
Anadolu’nun uyanmasını istemektedir Çırakman:
Olup bitenleri kendi gözüyle
Görür idi Anadolu’m uyansa
Haksıza dur deyip haklıya değer
Verir idi Anadolu’m uyansa
Perişan olurdu halkı uyutan
Fakir fukaranın hakkını yutan
Güllük gülistanlık şu güzel vatan
Olur idi Anadolu’m uyansa
Gelişir ülkenin kalkınma hızı
Vurgunun talanın çözülür buzu
Hep birlikte halkı soyan hırsızı
Bulur idi Anadolu’m uyansa
Halk sırtında dolan sömürü küpü
Zehirle zemberek içinde hepi
Yalanın dolanın tezgâhta ipi
Çürür idi Anadolu’m uyansa
Çırakman’ım uyutanın kastına
Çakallar büründü kuzu postuna
Haksızlığın cehaletin üstüne
Yürür idi Anadolu’m uyansa
Sözü yine çırakman’a bırakalım:
Çağdaş düşünceye, insan haklarına, bilime tekniğe saygılıyım. Dil, din, renk farkı gözetmeden benim için tüm insanlar birdir. Birisinin nurdan, öbürünün çamurdan yaratıldığına inanmam.
Şu milletin yüreğinde yarayı
Azdırmadan sarabilsek ne mutlu
Çağdaş uygarlığın o düzeyine
Geç kalmadan varabilsek ne mutlu
Mutluluğu yakalamanın sadece yaraların sarılması olarak kabul etmiyor Çırakman. Haksız lokma yutanın hesabının sorulmasını, ilerinin görülmesini, insan haklarına dikkat edilmesini, cehaletin kaldırılmasını ve bilimden alınacak payın çok olmasını, şu karışık rüyanın hayra yorulmasını da istiyor.
Bugüne kadar 5 kitap yayınladım. Evliyim, beş oğlum, bir kızım var. Mal mülk olarak Ankara’da sadece bir gecekondum var.
Rüyamda dünyanın bekçisi oldum
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Bir zaman çocuktum neyidim noldum
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Âdem’le Havva'dan İsa'dan beri
Gördünüz mü hiç ayakta bir eri
Biri gider hemen gelir öbürü
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Nice Sezarları Cengiz Hanları
Nice Sokratesi nice canları
Tarih bile unutmuyor onları
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Edison Macellan Şekspir Galile
Çok çalışıp sevildiler halile
İnsan olan vermez kendi elile
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Şöyle bir dakika düşünsen eğer
Zamanın içinde gizlenmiş meğer
Bence sevgi saygı herşeye değer
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Çaykosgi'nin Mozartların besdesin
Diyalektik felsefenin usdasın
Yeryüzünde insanlığın hasdasın
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
Çırakman çektiğim kendi dilimden
Ben benimle niçin korkam ölümden
Gençlik bile geçti gitti elimden
Ben vermedim zaman çaldı götürdü
“Ben vermedim zaman çaldı götürdü…”
Kim vermek ister gençliğini? Kim vermek ister yaşamını? Ancak kaçınılmaz sonuç vardır. O sonuca giderken gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerinden geçeceğiz. Engeller olacak, sevdalar olacak, sorunlar olacak… Yaşam bu…
Senin için böyle mecnun olduğum
Ah çekip ağlarım bilemezsin sen
Hasretinle sararıp da solduğum
Akan gözyaşımı silemezsin sen
Vefasız dost hiç halimden bilmiyor
Ahdi çürük ikrarında durmuyor
İnkisar eylesem dilim varmıyor
Bahtı kara olup gülemezsin sen
Siyah saçın ince belik dokutmuş
Gözlerinden kanlı yaşlar akıtmış
Bilmem seni hangi hoca okutmuş
Birden böyle hırçın olamazsın sen
Artır Çırakman'ım derd-ü feryadın
Lal olsun dillerim söylersem adın
Şu yalan dünyada gönül muradın
Dilerim Allah'tan alamazsın sen
Babasının adı Bektaş, anasının adı sultan’dır. Önceleri Alevi şiir geleneği içinde şiirler yazmış, sonraları şiirlerinin içeriğinin ve tekniğini geliştirmiş, halkın sorunlarıyla ilgilenmiş, toplumcu şiire yönelmiştir.
Halk ozanlarına sahip çıkılması gerektiğini, değer verilmesi gerektiğini şu sözleriyle yakınarak dile getirir:
Yozlaşmış, kokuşmuş, çürümüş bir topluma doğru sürükleniyoruz. Soytarılar sanatçı oldu, televizyonlar onlara tahsis edildi. Anadolu’nun zenginlikleri hiç edildi. Kültürümüz, sanatımız hakir görüldü. Dansözlere olan ilgi gerçek sanatçılara, edebiyatçılara gösterilmedi, gösterilmiyor. Bu ülkenin kültürünü yaratan sanatçıların, yazarların, ozanların sesi kesildi, kesilmek isteniyor. Kimse bize sahip çıkmıyor.” (Cem Dergisi, Mart 1999, Sayı: 88, s.15)
Yaşayan halk ozanlarından olan Hüseyin Çırakman’ın bu yakınmalarına, eleştirilerine katılmamak olanaksız... Yine de halk ozanlarının işlevi, görevi, alanı halkımıza mesajlar vererek sürüyor.
Malatya 1999